Anders Norén’i ismen tanımıyor olabilirsiniz ama onun temalarına görüntülerinden aşinasınızdır: Hemingway, Hitchcock, Rowling, ve Lovecraft WordPress’in sunduğu en popular temalardan ve hepsi WordPress Hot 100 listemizde düzenli olarak yer alıyor.
Şahsen yıllardır Norén’in işlerinin hayranıyım. Temaları zarif ama gösterişli değil; minimalist ama yalın değil. (Kendisi aynı zamanda eski formatları aktif şekilde kullanmaya devam ettiğini bildiğim birkaç tema yazarından biri)
WordPress’te tema ustalığı üzerindeki çalışmalarıyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak istediğim Noren’e Twitter üzerinden ulaştım ve bir blog paylaşımı için bazı sorularımızı yanıtlayıp yanıtlayamayacağını sordum. İşte benimle paylaştıkları…
İnsanlar sizinle ilgili neler bilmeli?
Adım Anders Norén. İsveç’in kuzeyinde Umeå’da yaşıyorum ve şu anda burada gündüzleri hava sıcaklığı sıfırın altı dereceleri görmeyi başladı ama bu benim için sorun değil. Güneş öğleden sonra saat dört gibi batıyor, kendisini çok fazla göremiyoruz. Web için güzel şeyler yapmaya çalışan küçük ve sıkı fıkı bir grup insanla beraber Odd Alice adlı bir Stokholm web ajansı için uzaktan web tasarımcısı ve geliştiricisi olarak çalışıyorum.
Birkaç yıl önce hâlâ üniversitedeyken çok fazla boş vaktim olduğunu ve bunu değerlendirmek için WordPress temaları oluşturup onları bedavaya sunabileceğimi düşündüm. Herşey çok iyi gitti. Tasarım ve web geliştiriciliğiyle ilgili çok şey öğrendim ve freelance işler almaya başladım. Nihayetinde de beni çok mutlu eden tam zamanlı bir işim oldu.
Şu anda çok daha az boş zamanım oluyor. WordPress.org üzerinde çoğu Automatic tarafından WordPress.com’a taşınan 13 tema yayınladım.
Tasarım felsefeniz nedir?
Bir felsefem var mı emin değilim en azından kelimelerle ifade edebileceğim bir tane yok. Bir tema oluştururken yeni bir şey denemeyi severim ama genel olarak mutlaka takip ettiğim birkaç temel olur: sade bir tasarım, kolay okunurluk, az miktarda dikkat çekici renk vb. Sade başlayıp sonradan çeşitlendirmeye çalışırım.
Tipografiyi çok seviyorum ve temalarımla ilgili harcadığım zamanın çoğu tipografiyle ilgili ince ayarlara gidiyor.
Sanki WordPress tema camiasında son birkaç yıldır herşeyin boyut ve kapsamla ilgili olma eğilimi var: Herşey giderek büyüyor ve daha karmaşık hâle geliyor ama bunun onların daha iyi olduğu anlamına gelmez. ThemeForest’tan tema almış bir arkadaşımın arkadaşından her yardım ricası geldiğinde tüylerim ürperiyor.
Yüzlerce sayfa düzenini ve binlerce seçeneğe sahip büyük temaların olduğu bir yer var ama bence çoğu kullanıcı işlerini görecek basit birşey istiyor.
Tüm temalarınız ücretsiz. Ücretli temalar yayınlamayı hiç düşündünüz mü?
Sadece birkaç ay öncesine kadar Lasseter isimli bir ücretli temam vardı. Lasseter ilk yayınladığım temaydı. O zaman, yani 2013’ün ortalarında çoğu zaman ücretli temalar yayınlayıp trafik çekmek için sadece birkaç ücretsiz tema yayınlarım diye düşünüyordum.
İlk iki temam yayınlandığında fark ettim ki temalar oluşturup yayınlamayı onlar üzerinden para kazanmaktan daha çok seviyorum.
Lasseter o gün bugün arada birkaç kez satın alındı ama ücretsiz temalarım karşılığında duyduğum memnuniyet benim için çok daha anlamlıydı. Bu temaların bana kazandırdığı deneyim ve özen aynı zamanda beni bugünkü işime taşıdığı için finansal olarak da bana katkısı olmuş oldu.
Ara sıra tekrar ücretli bir tema oluşturmayı düşünüyorum –belki kurumsal uca yönelik veya bir WooCommerce veya BuddyPress uyumlu tema. Ama sonra yeniden beni asıl heyecanlandıranın satış fikri değil tasarım, oluşum ve yayınlama olduğunu fark ediyorum. Eğer durum buysa, onu ücretsiz de yayınlayabilirim. Yaratıcı eğlenceli kısımlar daha fazla, sıkıcı ticari kısımlar daha az.
Belki de tam zamanlı bir çalışan olmam daha iyi...
Yeni temalar yaratma konusunda sizi motive eden ne?
Önceleri temalarımı kullanan insanlardan geri bildirimler almak oldukça eğlenceliydi, istatistikleri takip etmek de: kaç kere yüklendi, günde kaç ziyaretçi, kaç aktif kullanıcı vs. Yükleme sayacının 100 bini geçtiği an oldukça heyecanlıydı.
Zaman geçtikçe bunlardan duyduğum tatmin yavaş yavaş azaldı ama hâlâ işin oluşturma kısmını seviyorum. İlk fikrin yarattığı heyecana tapıyorum, tüm küçük detaylarla ilgili bitmeyen yeniden düzenlemeler ve en sonunda oturup gerçekten temayı oluşturmaya başlamak...
Eğer temalar olmasaydı sanırım aynı miktardaki zamanı kişisel projeler kurmaya ve onları zulalamaya harcardım aynı bir İngilizce öğretmeninin en alt çekmecesinin yarı bitik romanlarla doldurması gibi.
Benim için iyi zaman geçirmenin anlamı Hans Zimmer’ın film müzükleri eşliğinde kovalarca kahve içerek bir WordPress temasıyla ilgili klavyemin tuşlarını arşınlamak.
İnsanlar temalarınızı nasıl kullanıyor? Paylaşmak istediğiniz ilginç bir örnek var mı?
Hannibal dizisinin büyük bir hayranıyım. Bu nedenle Danimarkalı aktör Mads Mikkelsen’in resmi web sitesinde Hemingway’i kullandığını öğrendiğimde (Yeniden yazılmış, WordPress.com versiyonu) gerçekten çok heyecanlanmıştım. Belki ona en uygun tema olmayabilir ama şikayet etmiyorum.
Ayrıca insanların temalarımı farklı CMS’lere dönüştürdüklerini görmek de çok eğlenceliydi. Grav için olan bir Lingonberry versiyonu var. Ayrıca; Lingonberry, Fukasawa ve Rams’ın Jekyll versiyonlarını da gördüm.
En sürreal deneyimim ise herhalde WP Living tarafından web sitemin açıklamalı videosunu izlememdi. Bu gerçekten beni sarstı. Bunun diğer ucunda gerçek insanların olduğunu unutmak bazen kolay oluyor. Dünyanın öbür ucunda bir insanın benim zaman geçirmek için yaptığım birşey hakkında konuştuğunu duymak kelimelerle tarif edilemeyecek kadar tuhaf, ve eğlenceli tabii. Ama aynı zamanda çok çok tuhaf.
Destek kısmıyla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Pek iyi başa çıkamıyorum. İlk günlerde WordPress.org destek forumlarına ve Twitter ile e-postalar üzerinden gelen soruları cevaplamaya yetişebiliyordum ama zaman geçtikçe (ve temaların sayısı arttıkça) bu imkânsız olmaya başladı.
Temalarımla ilgili WordPress.org destek forumlarına ayak uydurmak için RSS bildirimlerim vardı. Birkaç ay sonra onu sildim. Destek kısmına yetişmek günümün bir kısmını alıyordu ama çoğu zaman cevap veremediğim veya çözemediğim yardım ricaları yüzünden kendimi suçlu hissediyordum.
Hâlen ara sıra e-postalarıma sızan veya Twitter üzerinden gelen destek ricalarına cevap veriyorum ama bu hepsine bakmanın çok uzak bir noktası. Bu, temaları ücretsiz yayınlamanın bir başka avantajı. İnsanlardan ücret almış olmanın getirebileceği destek ricalarına dönüş mecburiyetini bu şekilde hissetmiyorum. Bunu farketmem biraz zaman aldı yani önüme gelen her destek ricasına kesinlikle dönüş yapmak gibi bir zorunluluğumun olmadığı. Bunu yapabilmek için yarı zamanlı bir iş seçmem gerekirdi.
Varolan en iyi WordPress temalarından bazılarını yaratmış olmak sana ne öğretti?
Garip bir dünyada yaşadığımızı. İlk temalarımdan biri olan Garfunkel’i İsveç ormanlarının kalbinde bir yer olan Orsa, Dalarna’daki bir arkadaşımı ziyaret için otobüs seyahatimde oluşturmaya başlamıştım. Herhangi bir kablosuz ağ bağlantım yoktu ve şarjım neredeyse bitiyordu. Bu yüzden yerel ortamımda ekran parlaklığım sonuna kadar kısık bir şekilde çalışıyordum.
İki yıl sonra şimdi Garfunkel 70 binden fazla kez yüklendi. Pijamalarınız içinde bir şey yarattıktan sonra onun birçok garip ve beklenmeyen yerde kullanıldığını görmenin (mesela favori Danimarkalı aktörünüzün web sitesinde) kopukluğu hâlâ benim için kafa karıştırıcı.
Diğer tema yazarları için ne gibi tavsiyeleriniz var?
Tipografinin temellerini öğrenin. Temaları tasarlamaktan çok geliştirme konusunda meraklı olsanız bile bunun size çok faydası olur. Jason Santa Marias’ın On Web Typography konuşması başlamak için mükemmel bir nokta ve sonrasında daha derine gitmek isterseniz Ellen Lupton’ın Thinking with Type kitabı da sağlam bir kaynak.
WordPress.org tema deposuna ilk temanızı gönderdiğinizde otomatik tema kontrolü size 50 bildiri ve 50 uyarı verdiğinde cesaretiniz kırılmasın. Hepimiz bu yollardan geçtik. Teker teker hepsi üzerinden geçin. Bir sonraki temanızı depoya yüklediğinizde bunlar yarıya düşecek.
Geçen senenin sonunda 2016 yılı için özel bir WP planım olup olmadığı sorulmuştu. Matt Mullenweg WordCamp US sahnesine henüz adımını atmıştı ve herkese “İyi bir şekilde Javascript öğrenin” demişti. Bu da benim cevabımdı. Bu hedefimi gerçekleştirmem kesinlikle mümkün olmayacak. O yüzden bu konuda benim örneğimi değil ama tavsiyemi takip etmenizi öneririm.
Javascript bundan böyle WordPress’in merkezi parçalarından biri olacak ve eğer bir WordPress geliştiricisiyseniz ve ayak uydurmak istiyorsanız şimdi başlamak için iyi bir zaman.
2017’de tekrar yakalamayı denemem gerekecek.
Eğlenin
Ve son olarak, bunların hepsinden öte: eğlenin. Eğer ücretsiz bir tema yayınlayacaksanız ilk önceliğiniz herkes için değil kendiniz için yaratmanız olmalı. Neyin eğlenceli olacağına karar verin ve yapın, kendi temponuzda ve kendi yolunuzla. Önemli olan yaparken eğlenmeniz. Eğer eğlenirseniz daha sık yapar ve yaparken daha çok ilgilenirsiniz. Eninde sonunda bu konuda o kadar iyi bir noktaya gelirsiniz ki büyük ihtimalle eğer isterseniz bu alanda bir kariyere sahip olursunuz.
Bu gerçekleşmezse de hey en azından eğlenmiş oldunuz. Hayat uzun vadede size faydası olacak diye sıkıcı şeyler üzerinde vakit kaybedemeyecek kadar kısa.
Bu paylaşımda bize zaman ayıran Anders Norén’e teşekkürler. Anders’in işleriyle ilgili daha fazla bilgiye web sitesinden ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda onu Twitter’da @andersnoren olarak bulabilirsiniz.